GÜNDEM

GAZZE: İNSANLIĞIN ÇATLAMIŞ AYNASI

Gazze aynadır; hepimizin iç yüzünü gösteren acı bir aynadır.

Bir çocuğun açlıktan nefesi kesildiğinde, dünyanın sessizliği daha da derinleşir. Gazze’de günlerdir değil, aylardır değil, artık yıllardır süren acının haritasında gözyaşları, kan ve kül üst üste birikiyor. Bugün Filistin topraklarında yaşanan; yalnızca bir savaşın, yalnızca bir askeri operasyonun sonucu değildir. Bu; insanlığın suskunluğunun, adaletin paslı terazisinin ve vicdanın susturulmuş sesinin sonucudur.

İnsanlık tarihinin karanlık sayfalarında yankılanan trajedilerden biri daha yazılıyor şu an Gazze'de. Her gün ölen çocuklar, enkaz altında kalan yaşlılar, boş gözlerle bakan aç anneler… Ne barışa dair bir umudu taşıyabiliyorlar ne de hayatta kalmaya dair bir garantileri var. Dünya haritasında küçük bir yer olan Gazze, artık tüm vicdanların test edildiği büyük bir laboratuvara dönüşmüş durumda.

Gazze’de savaş sadece bombalarla değil, açlıkla da yürütülüyor. Yiyecek yok, su yok, ilaç yok. İnsanlar yalnızca bombalardan değil, açlıktan da ölüyor. Açlık, burada artık yalnızca bir sonuç değil; sistematik bir yok etme biçimi, bir silah. Çocuklar ekmek için değil, ekmek hayal ettikleri için bile cezalandırılıyor. Sütü kurumuş anneler, susuzluktan ağlamayı bile unutmuş bebekler... Bu tablo bir distopya değil, bugünün gerçeği.

Tarihte benzer acılar yaşandı. 20. yüzyılın ortasında Avrupa’nın göbeğinde, Naziler’in kurduğu toplama kamplarında Yahudiler sistematik olarak yok edildi. "Bir daha asla" demişti dünya, ama o sözler bugün tozlu arşivlerin satır aralarında sıkışıp kaldı. Bosna’da Srebrenitsa’da binlerce Müslüman katledildiğinde, dünya yine seyretti. Ruanda’da 800 binden fazla insan birkaç hafta içinde öldürüldüğünde, yine aynı suskunluk hâkimdi.

Bugün Gazze’de yaşanan da farklı değil. Her ne kadar adlar değişmiş, coğrafyalar kaymış olsa da, soykırımın yüzü aynı: Sessizlik, duyarsızlık ve unutuş. Sınırların ötesinden yapılan insani yardım çağrıları, siyasi ikiyüzlülük duvarlarına çarpıp geri dönüyor. Vicdan, artık yalnızca diplomatik cümlelerin arasında bir süs kelimesi.

Bütün dinlerin, bütün öğretilerin, bütün etik sistemlerin ortak noktasıdır: “Yaşamak kutsaldır.” Ancak ne zaman bir toplumun kimliği, dini ya da politik konumu sorgulanmaya başlanırsa, o toplumun yaşam hakkı da sorgulanır hale gelir. Bu en büyük tehlikedir. Gazze'de insanların yaşam hakkı pazarlık konusu yapılmakta, ölümleri sıradanlaştırılmakta, acıları "taraf meselesi" haline getirilmektedir.

Ancak yaşam bir taraf meselesi değildir. Aç bir çocuk Yahudi, Müslüman ya da Hristiyan değildir; sadece açtır. Bombalanan bir evdeki annenin gözyaşı, hangi millettense olsun insan gözyaşıdır. Barış da, adalet de, insanlık da taraf tutmaz.

Bugün Gazze’de ölen her çocuk, insanlığın utanç hanesine yazılmaktadır. Ve bu utanç, yalnızca orayı bombalayanların değil, susanların, görmezden gelenlerin, bahanelerin arkasına saklananların da utancıdır. Gazze aynadır; hepimizin iç yüzünü gösteren acı bir aynadır. Ve o aynada gördüğümüz şey artık yalnızca onların değil, bizim de çöküşümüzdür.

İnsan onuru; ne parayla, ne silahla, ne güçle satın alınabilir. İnsan onuru, çocuğuna bir lokma ekmek veremediği için gözyaşı döken annenin ellerinde gizlidir. Bir enkazdan çıkan cansız bedenin dudaklarında kalan dua sözcüğündedir. Bir daha asla demek için, önce şimdi haykırmak gerekir: Yeter!

Dünyaya bir kez daha seslenelim: Gazze’de insanlık ölüyor. Ve biz bu ölüme göz yumarsak, sadece bir halkı değil, insan olma ihtimalimizi de kaybederiz. Yaşamın kutsallığını, barışın zarafetini ve insan onurunun dokunulmazlığını hatırlamak için, bugün harekete geçmek zorundayız. Çünkü tarih, susanları da yazar. Ve en ağır cümleleri onların üzerine kurar.

MAHSUNİ İZCİ