Güç… İnsanlık tarihi boyunca peşinden sürüklendiğimiz en büyük yanılsamalardan biri oldu. Kimi bu gücü savaşta aradı, kimi sözde adalette, kimi maddiyatta. Oysa yüzyıllar boyunca defalarca kanıtlandı ki: Ne tank ne tüfek, ne tehdit ne zorbalık; insan kalbine yerleşmiş sevgiyi ve o sevgiden doğan barışı asla yenemez. Çünkü sevgi, yalnızca bir duygu değil, bir bilinç hâlidir. Barış ise onun eyleme geçmiş hâli…
Son zamanlarda Türkiye’nin hemen her köşesinde; sokaklarda, parklarda, trafikte ve hatta okul önlerinde yaşanan şiddet olayları, toplum olarak ne kadar büyük bir empati yoksunluğu yaşadığımızı gözler önüne seriyor. Küçücük bir sözlü tartışmanın nasıl bir anda tekme-tokat bir savaşa dönüştüğünü görüyoruz. Bir trafik kavgasında insanlar birbirinin canına kast eder hale geliyor. Sahillerde, kafelerde, markette bile insanlar birbirlerine hakaret etmeyi, aşağılamayı, hatta saldırmayı hak sayıyor.
Sosyal medya, bu görüntülerle dolu: Kadıköy’de sokakta tartıştığı adamı yere düşürüp tekmeleyen bir başka adam… Bursa’da komşular arası çıkan gürültü tartışmasında yaşanan bıçaklı saldırı… Antalya’da sıradan bir alışverişte çıkan tartışmanın yumruklu kavgaya dönüşmesi… Bu sadece birer olay değil; birer toplumsal alarmdır.
Fakat bu karanlığın içinde hâlâ parlayan ışıklar var. Kavga eden gençlerin arasına korkusuzca girip “Yeter çocuklar, sevgi diye bir şey var!” diye bağıran yaşlı teyzeler, tanımadığı birine sokakta “Sakin ol, geçecek” diyenler, bir kediye mama bırakan çocuklar… Bütün bu küçük ama anlamlı eylemler, barışın tohumlarıdır. Ve bu tohumlar, toplumun geleceğini yeşertir.
Platon, sevginin yalnızca romantik bir duygu olmadığını, insanın ruhunu hakikate taşıyan bir merdiven olduğunu söyler. Ona göre sevgi, içimizdeki eksikliğin bir tamamlanma çabasıdır. Yani sevgi, bizi kendimize daha yakın, başkasına daha anlayışlı kılar.
Spinoza, barışı yalnızca şiddetin yokluğu olarak görmez. Ona göre barış, bir ruh halidir. Bir iç istikrar, bir ahlaki duruştur. “Barış bir erdemdir,” der Spinoza, “ve kalıcı olan yalnızca sevgiye dayanan barıştır.”
Nietzsche bile, gücün her şey olduğu bir dünyada şöyle bir cümle kurar: “Güçlü insan affeder. Çünkü sevebilir.” İşte bu söz, her şeyin özüdür. Affetmek, susmak ya da sinmek değil; insan kalabilmektir. Çünkü en zor şey, öfke çağında sevgiyi seçmektir.
Hiçbir yasa, hiçbir otorite ve hiçbir baskı insanın içindeki sevgi kaynağını kurutamaz. Çünkü o kaynak doğuştan gelir. Bir annenin çocuğuna sarılışında, bir öğretmenin öğrencisinin gözlerine umutla bakışında, bir insanın tanımadığı birine duyduğu içten merhamette gizlidir.
Ve bu yüzden barış, sadece bir ülkenin politikası değil, her bireyin gündelik kararlarında başlar. Her öfkelenmemeyi tercih ettiğimizde, her anlayışla yaklaştığımızda, her “haklıyım ama susuyorum” dediğimizde aslında biz, sessiz bir barışı inşa ederiz.
Bugün dünya, yeni bir devrime muhtaç. Ama bu devrim bayraklarla, sloganlarla ya da silahlarla olmayacak. Bu devrim, kalpte başlayacak. Sessiz, görkemli ve etkileyici olacak. Çünkü bu devrimin adı sevgidir. Ve onun meyvesi barıştır.
Unutma:
Hiçbir güç, kalbi fethedemez.
Hiçbir nefret, sevgiyi susturamaz.
Ve hiçbir savaş, gerçek bir barışı yenemez.
Mahsuni İZCİ